Erturgut Sanat ailesi olarak bugün sizler için Oyunculuk Sınavları İçin Tirat Önerileri konusunu ele alacağız. Oyunculuk, özellikle günümüzde pek çok genç için en büyük hayallerden bir tanesidir. Bazıları bu hayalleri uğruna cast ajanslarının ya da yapım şirketlerinin kapısını çalarken bazıları ise Güzel Sanatlar Fakültelerinin oyunculuk bölümlerini hedefleri için doğru bir basamak görür. Fakat her yıl yüzlerce adayın girdiği oyunculuk sınavları için tirat örnekleri her adayın kolaylıkla bulabileceği şeyler değildir.
Bu nedenle biz de bugünkü yazımızda hem kadın hem de erkek adaylar için birkaç tirat örneği hazırladık. Eğer siz de oyunculuk sınavlarına hazırlanıyor ve çalışmak için doğru tiratları arıyorsanız bu yazımız tam size göre.
Tiyatro Kurslarımız hakkında ayrıntılı bilgi edinmek için Buraya Tıklayın. Ayrıca Ücretsiz Deneme Derslerimize katılmak için hemen bize ulaşıp ücretsiz randevu alın.
Kadın Oyuncular İçin Tirat Örnekleri
Juliet – William Shakespeare
Elveda! Tanrı bilir ne zaman görüşürüz bir daha.
Hayat sıcaklığını hemen hemen donduran
Hafif, soğuk bir korku ürpertiyor damarlarımı,
Beni yatıştırsınlar, geri çağırayım da onları:
Dadı! Ama onun ne işi var burada?
Tek başıma oynamalıyım bu acıklı sahneyi.
Gel şişe! Ya bu karışımın olmazsa hiçbir etkisi?
O zaman evlenecek miyim yarın sabah?
Hayır, hayır! Bu önler onu. Sen dur şurada.
(Hançeri koyar.)
Ya bu zehirse! Olur, a, rahip beni daha önce
Evlendirdi diye Romeo’yla
Bu evlenme işinde rezil olmaktan korkuyorsa!
Kurnazca hazırladıysa bunu, beni öldürmek için!
Korkarım öyle; ama yine de olamaz herhalde,
Çünkü yıllar yılı herkesçe kutsallığı bilinen bir kişidir o.
Atmalıyım kafamdan böyle kötü bir düşünceyi.
Ya beni mezara koyduklarında, olur a,
Uyanırsam, Romeo beni kurtarmaya gelmeden?
Ne korkunç bir olasılık! İçine temiz hava girmeyen
Ölüler mahzeninde tıkanıp kalmaz mıyım;
Boğulup ölmez miyim Romeo gelmeden?
Sağ kalsam bile, ölümün ve gecenin korkunç hayalleri görünmez mi?
Ya bütün atalarımın yüzyıllar boyunca
Yığın yığın kemiklerini saklayan o mahzenin dehşeti?
Ya mezarına yeni konmuş, kefeninde çürüyen
Tybalt’ın kanlı cesedi? Derler ki,
Gecenin belli saatlerinde ruhlar gezinirmiş orada –
Olamaz mı, bütün bunlar olamaz mı?
Vaktinden önce uyanırsam, iğrenç kokuları ne yapmalı?
Ya duyarsam topraktan sökülen adamotlarının çığlıklarını?
– Çıldırırmış bu çığlıkları duyan ölümlüler –
Bütün bu korkularla çevrilince çepeçevre
Aklımı oynatmaz mıyım ben uyandığımda?
Atalarımın kemikleriyle deliler gibi oynayıp
Kanlar içinde ki Tybalt’ı kefeninden çıkarmaz mıyım?
Ya bu cinnet durumunda,
Akrabamdan birinin kemiğini sopa gibi kullanıp
Dağıtmaz mıyım umutsuz beynimi?
Ah işte! Kuzenimin hayali görünüyor,
Kılıcının ucuyla vücudunu şişleyen Romeo’yu arıyor.
Dur Tybalt, dur! Romeo geliyorum!
Bunu şerefine içiyorum!
(Perdeler arasından yatağa düşer.)
Lysistrata – Aristophanes
Biz kadınlar savaşın ilk günlerinde haddimizi bildik, her yaptığınıza boyun eğdik. Ağız açtırmadınız bize, sustuk. Ama yaptıklarınızı beğeniyor muyduk? Hayır. Olanın bitenin pek ala farkında idik. Çok defa köşemizden öğreniyorduk önemli işler üstüne verdiğiniz kötü kararları. İçimiz kan ağlarken, yine de gülümseyerek sorardık: “Bugünkü halk toplantısında barış üstüne ne karara vardınız?” Kocamız “Sana ne? Sen karışma!.” der, biz de susardık.
Ama ara sıra da ne kötü kararlara varıldığını öğrenir ve sorardık: “Aman kocacığım, nasıl olur, bu kadar çılgınca bir işe nasıl girersiniz?” Ama kocamız bize yukardan bakarak: “Sen elinin hamuruyla erkeklerin işlerine karışma. Cenk işi, erkek işi!” derdi.
Başımızı derde sokuyordunuz, yine de bizim size öğüt vermeye hakkımız yoktu. Ama sonunda siz kendiniz başladınız bağırmaya ulu orta: “Erkek yok mu bu memlekette?” diye; erkekler cevap verdi size: “Yok, erkek yok bu memlekette!” İşte o zaman biz kadınlar toplandık ve Yunanistan’ı kurtarmaya karar verdik. Daha bekleyebilir miydik? Söz bizim artık, susmak sırası sizde. Aklınızı başınıza toplar, öğütlerimizi dinlerseniz, işlerinizi biz yoluna koruz.
Zilha – Haldun Taner
Ne diyordum efendicağızıma söyleyim. Beni bu eve evladı manviyatlık aldılar. Bir çocuğu birde Şamamayı gezdiriyorum. İşim o kadar. Şamama evin köpeği. Burda medeniyet varmış be. Eskiden ayaklarımı aydan aya yıkardım. Hem de çorabımı çıkarmadan. Oldu olacak ikisi birden yıkansın diye. Şimdi her gün banyo yapıyorum. Allahın günü yıkanan deri ne kadar yumuşak oluyormuş meğer. Amonyak kokusuna öyle alışmışım ki burada temiz hava ilkin ciğerlerime dokandı.(Gider masanın üstünden bir resim alıp gösterir)Filiz’in babası Bülent Bey illetli fakir;karısı evden kaçmış.Adam da böyle sönmüş fenere dönmüş.İhya Bey doktorlara ne paralar yedirmiş nafile…
Melankoli diyorlar düşman başına.Bana bazen tuhaf tuhaf koyun gibi bakar.(taklidini yapar)Çok dokanıyor içime.Hani birinci perdede çişini bile unutan bunak profesör vardı yadeli doktoruymuş meğer o.Küçük beye şimdi o bakıyor. İki de bir evde benim kılık kıyafetime bile karışır.Yok saçını şöyle tarayok gözünü böye boya Deli mi ne?İhya Bey buba adam. Tuttuğu altın olsun neme lazım. Beni kızı gibi sever. Sen bizim evin maskotusun kız diyor.
Uğur getiriyormuşum diye arada bir makas alır. Olacak artık o kadar. Madam olgaya tenbihat geçmiş. Bana oturup kalkma konuşma öğretsin diye. Kim bilir belkide iyi bir kısmet çıkarsa sevabına everecekler. Dünyada hayır sahabları daha ölmedi…(kapı vurulur)Madam galiba. Sen misin madamcığım buyur…
Erkek Oyuncular İçin Tirat Örnekleri
Antonius – William Shakespeare
Dostlar, Romalılar, vatandaşlar, beni dinleyin: Ben Sezar’ı gömmeye geldim, övmeye değil. İnsanların yaptıkları fenalıklar arkalarından yaşar, iyilikler çok zaman kemikleriyle beraber gömülür; haydi Sezar’ınkiler de öyle olsun. Asil Brutus size Sezar’ın haris olduğunu söyledi; eğer böyleyse, bu ağır bir suç. Sezar da onu pek ağır ödedi. Şimdi burada Brutus’la diğerlerinin izinleriyle, çünkü Brutus şeref sahibi bir zattır; zaten hepsi, hepsi şerefli kimselerdir, evet müsaadeleriyle burada Sezar’ın cenazesinde söz söylemeye geldim. O benim dostumdu, bana karşı vefalı ve dürüsttü; lakin Brutus haris olduğunu söylüyor ve Brutus şerefli bir zattır.
Sezar Roma’ya birçok esir getirdi, devlet hazinelerini bunların kurtuluş akçeleri doldurmuştu. Acaba Sezar’da hırs diye görülen bu muymuş? Fakirler ne zaman ağlasa, Sezar’ın gözleri yaşarırdı; hırs daha sert bir kumaştan olsa gerek. Fakat gene Brutus onun için haristi diyor; Brutus da şerefli bir adamdır. Siz hep gördünüz, Luperkalya yortusunda ben kendisine üç defa kırallık tacı sundum, üç defasında da reddetti; hırs bu muymuş? Gene Brutus, haristi diyor. Ve şüphesiz kendisi şerefli bir adamdır.
Ben Brutus’un dediklerini çürütmek için söz söylemiyorum, buraya bildiklerimi söylemeye geldim. Bir zamanlar siz onu hep severdiniz, bu sebepsiz değildi; öyleyse sizi ona yas tutmaktan alıkoyan nedir? Ey izan! Sen hoyrat hayvanlara sığınmışsın, insanlar da muhakemelerini kaybetmiş. Beni affedin. Kalbim tabutun içinde, şurda, Sezar’ın yanında, tekrar bana gelinceye kadar beklemeli.
Vladimir – Samuel Beckett
Boş konuşmalarla zamanımızı harcamayalım! (Bir an, şiddetle) Fırsat varken bir şeyler yapalım! Her gün birilerinin bize ihtiyacı olmuyor. Aslında özellikle bize ihtiyaç duymuyorlar. Başkaları da daha iyi olmasa bile, aynı derecede bizim yaptıklarımızı yapabilirlerdi. Kulaklarımızda çınlayan şu yardım çığlıkları bütün insanlığa yöneltilmiş! Ama burada, zamanın bu anında, istesek de istemesek de bütün insanlık biziz. Çok geç olmadan bundan yararlanalım! Zalimce bir alın yazısının bize layık gördüğü iğrenç güruhu hakkıyla temsil edelim!
Ne dersin? (Estragon hiçbir şey söylemez) Kollarımızı kavuşturup yardım etmenin iyi ve kötü yanlarını hesaplarken cinsimize kötülük etmediğimiz doğru. Kaplan hiç düşünmeden hemcinsinin yardımına koşar ya da çalılıkların kuytularına siner. Ama sorun bu değil. Sorun burada ne yaptığımız. Ve cevabı bildiğimiz için mutluyuz. Evet, bu uçsuz bucaksız karmaşada kesin olan tek bir şey var. Godot’nun gelmesini bekliyoruz. Ya da gecenin çökmesini. (Bir an) Buluşacağımız yere saatinde geldik ve bu da sonu işte. Aziz değiliz ama bu da sonu işte. Aziz değiliz ama buluşacağımız yere saatinde geldik. Kaç insan böyle bir şeyle övünebilir?
Parlak – Tuncer Cücenoğlu
Şimdi, Abdullahcığım.. İlk filmimi çevirmekteyim.. Cüneyt ağbi başrolde.. Kız da Türkan Sultan.. Cüneyt ağbi gariban, bizim gibi.. Türkan Sultan varlıklı bir pezevengin kızı.. Cüneyt ağbi de yoksul bir pezevengin oğlu.. Aşk ferman dinler mi, bi görüşte vuruluyor Cüneyt ağbimize.. Buluşacaklar.. Türkan Sultan arabasıyla, yoksul delikanlı Cüneyt ağbimizin beklediği Sarıyer sırtlarına gelmektedir.. Cüneyt ağbi uzaktan arabayı tanıyor.. “Sultan, Sultaaaan” diye koşarken, aniden bir kamyon.. (Müzik sesi yapar) altına alıyor Cüneyt ağbiyi.. Kör oluyor kör.. Artık o, kör bir kemancıdır!.. Ona acıma, gözleri açılacak sonunda.. Bana acı asıl.. Dublör benim!.. Kamyon bana çarpıyor, Cüneyt ağbi yatıyor.. Sahneyi yeniden çekiyorlar, kamyon bana çarpıyor, Cüneyt yatıyor.. Beğenmiyorlar yeniden çekiyorlar, kamyon yine bana çarpıyor.. Cüneyt yatıyor!..
Türkan’ın sevgisi sahte değildir.. Babasının karşı koymalarına rağmen, Cüneyt’in çalıştığı, kör keman çalıp arabesk söylediği meyhaneye gelmektedir, her gece. Buraya dikkat.. Yeşilçam’da bir kahve vardır, siz görmediniz oraları.. O kahvede bizim figüran takımı bekler.. (Duygulanır..) Bir rol verilir umudu ile beklerler.. (Yeniden neşeli.) İşte o kahvede, günlerdir bir rol verilir umuduyla bekliyoruz.. Bir minibüse doldurdular hepimizi.. Yallah Sarıyer sırtlarındayız.. İşte o meyhanedeki içki içenleri oynayacağız.. Hani dedim ki, madem içki içenleri oynayacağız, filme uygun olarak sosyal gerçekçi olsun, baştan bir iki kadeh atalım.. Tam bizim sahne geldi ki hepimiz zom, aynen.. O Memduh olacak bağırdı!.. Recisör.. “Ben sizden meyhanede içer gibi yapacak adamlar istedim..
Bunlarla olmaz..” Ben de vallaha da billaha da sırf latife olsun diye, kolumla da destekleyerek “Yeşilçam’da ayık adam nah bulursun!.” demiş bulundum. Birden, başta Memduh ağbi olmak üzere, setçisi, ışıkçısı, kameramanı ve hatta Cüneyt’in üstüme doğru geldiklerini gördüm.. Fatma abla var ya, o da çekimi seyrediyormuş, ayakkabıyı çıkarttığı gibi yallah üstüme!. Yer misin yemez misin? Hani, Cüneyt karateci ya, kolumu kırmaya çalışıyor, Fatma topuklusuyla başıma, hele o Türkan yok mu, bi de hanımefendi derler, hayalarıma hayalarıma ver ediyor tekmeyi.. Memduh ağbi desen, durmadan kafa atıyor!.. Tam bayılıyordum ki Memduh’un şunu söylediğini duydum: “Bu ipneyi!” Yani beni! “Bu delikanlıyı, en seri vasıtayla İstanbul il sınırları dışına çıkartın, bu yaştan sonra hapishanelere giremem!” Gözümü açtığımda burdaydım, Ankara’daydım.