Piyano, kendinden önce gelen tuşlu çalgılardan hem ses kalitesi hem de mekanizma olarak farklılıklar göstermektedir. Ortaya çıkan farklılık, temelde, aşağıdaki nedene dayanmaktadır: “Piyano çalma tekniğinde, tuşun aşağı hareketinin hızının kontrol edilmesi birinci önceliktir. Bu nedenle, kol kaslarının düzgün çalışması ve dengesi gerekir ki bu, piyano tekniğinin en temel sorunlarından birisidir. Klavsen çalımında bu sorun yoktur; bunun yerine, parmağın tuşa çarpış kesinliği (artikülasyon) birinci önemdedir” (Kochevitsky, 1967:2). Eski çalgılara göre daha sert tuşlara sahip olan ilk piyanolar, çalıcıların parmaklarında yorulmalara ve rahatsızlıklara sebep oluyorlardı. Bununla beraber, eski klavyeli çalgılarla yeni piyanonun tuşesi arasında büyük farklar yaratılamadığı için, bu çalgıya göre uyarlanmış özel bir teknik gerektiğinin henüz farkına varılamamıştı. Bu nedenle, hareketlerin en az seviyede tutulduğu ve birbirinden bağımsız parmakların aktif kullanımına dayanan klavsen çalma tekniği, oldukça uzun bir süre güncelliğini korudu. Erken dönem piyano tekniği: parmakların bağımsız hareketine ve süratine dayalıydı. Kolun ve elin yardımı devre dışı bırakıldığı zaman parmakların başarılı şekilde geliştirilebileceğine inanılıyordu. Erken dönem piyano eğitimcileri, çoğunlukla, eski teknikleri devam ettirdiler. Besteciler ve eğitimciler, 19. yy.’ın sonunda bile, hala eski klavsen ve klavikord çalma kurallarına göre piyano eserlerini ve etütlerini yazmışlardır. Buna belirgin bir örnek olarak, 1893 yılında Hugo Reimann’ın piyano öğretmenlerine, Rameau’nun 1724’te yazdığı “Pieces de Clavecin” eserindeki teknikleri önermesi verilebilir. Rameau’nun hayatında hiç piyano görmediği ve bu eserdeki tüm tekniklerin klavsen çalgısına yönelik olarak anlatıldığı unutulmamalıdır. Bu anlayışın kırılması yirminci yüzyılın başlarını bulmuştur ve bu tarihten sonra, eğitimde eski tekniklerin bırakılması gerektiği genel kabul görmüştür