İlk Enstrüman Neydi?

Bir ses çıkarmak için nesnelerin üzerine vurma ve çıkan sesler ile çeşitli duyguları ifade etme girişimi, insanın yere ayak basması ve bedenini keşfetmesi ile gerçekleşir… İnsan kendi varlığını keşfettiğinde ilk enstrümanını da keşfetmiştir bir nevi…

Vuruşlarla ses üretmek ise sadece dansı ortaya çıkarmakla kalmamış aynı zamanda uzak mesafeleri aşarak bir iletişim kanalı da oluşturmuştur… Bu iletişim kanalı ise insanların zihinlerini ve kalplerini ortak noktada buluşturmada etkili bir araç haline gelmiştir. Bu özellikleri sebebiyle pek çok farklı vurmalı çalgı oluşturulmuş ve bu çalgılar da yıllar içinde geliştirilmiş ve iyileştirilmiştir…
Gelin hep birlikte bu gelişmelere tanıklık edelim…

Baterinin Tarihsel Gelişimi

Modern davul setinin köklerini tespit edebilmek için zaman ve mekanda epeyce seyahat etmemiz gerekir… Zira, 7.000 yıllık tarihi ve düzinelerce dünya kültürünü inceleyerek enstrümanın karmaşık kökenlerini ancak ortaya çıkarma şansı bulabiliriz.

Davul, var olan en güçlü enstrümandır desek diğer enstrümanlara haksızlık etmiş olur muyuz? Davul, tarih boyunca sadece güçlü bir enstrüman olmakla kalmamış aynı zamanda insanlara on binlerce yıldır dini törenlerde, avlanma çağrılarında, kur yapmada, savaşlarda, sosyal bağ kurmada, geçiş ayinlerinde, iletişimde ve eğlencede gelişmiş bir etkileşim aracı olagelmiştir…

Günümüzde davul ya da davul setleri de diyebiliriz, bunlar her kültüre tesir edecek kadar gelişmiş, dünya çapında bir enstrüman olma özelliği taşımaktadırlar….Ancak eklemeliyiz ki, bir kişinin aynı anda birden fazla ritmi yaratmasına izin veren vurmalı enstrümanlar koleksiyonuna ait olan modern davul seti yani Bateri – davul kelimesi denildiğinde bugün kaçınılmaz olarak aklımıza ilk gelendir.

Pek çoğumuz için, popüler müziği davul seti ve onun anlatıcı trampeti, pedallı bas davulu, tom-toms, hi-hat standı ve bir dizi zil olmadan hayal etmek oldukça garip görünebilir… Ancak bu parçaların benzersiz düzeni o kadar yakın zamanda bir araya geldi ki, yaşayan hafızalarda dahi canlılığını koruduklarını söyleyebiliriz.

Kutsal Kökler

Baterinin Kökleri

Arkeologların, 70.000 yıl öncesinden kazıyıcı niteliğinde olabilecek Belçika’da bulunan Paleolitik aletleri yahut 100.000 yıl öncesinden Kırım Neandertallerinin kemikten yapılmış flütlerini dahi tarihleyebilmiş olmalarına rağmen, en eski davulun tam olarak belirlenmesi çok çok daha zordur. Neden mi?

Çünkü yapımında kullanılan malzemeler, ağaçlarımızdaki odunlar ve binlerce yıl önce iz bırakmadan yok olacak olan hayvanlarımızın derisindendi.

Belirtmeliyiz ki, davulun ilk kesin kanıtı ise Batı Asya’da ortaya çıkmıştır; Bu anlamda dini metinler bizim için erken dönem müzik aletleri hakkında mükemmel bilgi kaynaklarıdır… Nitekim İncil ve Kuran da bizlere davul çalındığının kanıtlarını açıkça sunar. Eski Ahit’ten bir örnek, Mezmur 68:25, Aralarında tınılarla oynayan kızlar da vardı.” Bu noktada davullarının çalındığına ve davulcuların kadınlar olduğuna dair tarihsel kanıtlar da bulabiliriz.

Davulun teşvik ettiği tüm büyük ve üretken niteliklerin yanı sıra Kutsal Kitap aynı zamanda Davul’un Kudüs’ün cehennemi diye nitelenen Tophet bölgesindeki en karanlık saati de sembolize ettiği bilinir. Tanrı Moloch’a kurban olarak büyük ateşlerde yakılan çocukların çığlıklarını gizlemek için bu aletlerin öfkeyle dövülmesinden dolayı, bu bölgenin adını tof davulundan almış olabileceği de öne sürülen tezler arasındadır…

Davul Kursu İzmir

Bu hikayelerin ötesinde, somut kanıtlar için Mezopotamya ve Mısır’daki gibi gelişmiş toplumlara bakmamız daha doğru olacaktır. Medeniyetin beşiği Mezopotamya’da, ilk yazıyı bulan Sümer kültür ve uygarlığını yazı bağlamında incelendiğinde, bu erken dilde Sümerlerin davul için ub tabirini kullandığını görürüz…kelime kabaca ‘açık kap’ı temsil eder… Sümerce’de bu davul(davul kovanı) olarak tercüme edilmiştir…

Çerçeve davulları ise Mezopotamya sanatında MÖ 2700’lerin başlarında yuvarlak ve dikdörtgen versiyonlarda görülebilir. Aslında, kuzey Avrupa’nın Sami şamanlarından ruhani runebomme(şaman tamburu)’larıyla, mahsullerin büyümesine yardımcı olmak için çerçeve davullarını çalan Yunanistan kadınlarına, tamalinleriyle Ganalı davulculara kadar, çerçeve davullarının dünya çapında yaygınlaştığını tarihsel veriler ışığında görme şansı yakalarız.

Nitekim tarımın kutsandığı alanlarda, tahıl eleklerinin de buradan hareketle ortaya çıkmış olabileceği tezi de dikkate alınması gereken bir husus olacaktır.

Peki, davulun bu ilkel örneklerinden modern formuna geçişi nasıl olmuştur?
Davul setinin genellikle Batı medeniyetinin bir ürünü olduğu düşünülür, tek tek parçaları Amerika ve Avrupa’dan çıktığı varsayılır. Ancak trampet davulu Avrupa savaş alanlarına kadar takip edilebilse de, tom-tomlar aslında Çin’den çıkıyor, bas davul köklerini Batı Asya’da buluyor ve ziller Türkiye’den geliyor. Davul setinin gerçekten küresel bir ebeveynliği var desek yeridir…

Bas Davul

Bas Bateri

Müzikte düşük frekanslar ve titreşimli vuruşlar sağlayan davullar birçok kültürde sayısız varyasyon sunar. Ganalı Asante halkının kete davulları, oldukça büyük, gürleyen tek başlı bir varil enstrüman olma özelliği taşırken; On sekizinci yüzyılın sonlarında Afrika’dan Belize, Guatemala, Honduras ve Nikaragua’ya seyahat eden Garifunalılar, iki ana geleneksel tahta davul kullandılar: primero olarak bilinen küçük tiz davul ve segunda olarak bilinen daha büyük bas davul. Ancak bildiğimiz bas davul, Arap tablası olarak daha da doğudan gelen bir torun olarak görülebilecek davul biçiminde Türkiye üzerinden ve Avrupa’ya girer…

Bu Davul, çalanın önünde asılı duran, her elinde bir sopayla her bir başı rahatça dövmesini sağlayan, dar bir kabuk ve daha geniş kafalardan oluşan çift başlı silindirik bir davul oma özelliği taşır…

Hayvan derisinden yapılmış kasnaklı ahşap kabukların üzerine oturan iki zara V-formunda bir ipi gerdirme ile uygulanır ve İki tepe tarafta, seste bir ayrım yaratmak için kuzu ve keçi gibi farklı hayvanların derisi kullanılır. Bu da Davuldaki vurgulu vuruşları çalan sağ elde, kalın bir tahta sopa içeren çalma yöntemiyle daha da geliştirilir ve ince bir çubuk ile de vurgusuz vuruşlarda sol el ile bir çınlama sesi yaratması sağlanır.

Davul, on üçüncü yüzyılın başlarından beri var olan Yeniçeri gruplarında da yerini almıştır. Savaşta askerleri uyandırmak ve düşmanlarına adeta gök gürültüsü ile korku göndermek için kullanıldığı bilinir. Türk askeri bandosunun büyük bir kısmı Haçlı Seferleri aracılığıyla Avrupa askeri sistemine yoğun bir şekilde tesir ederek zamanla Türk askeri bando sistemi Avrupa sistemine dâhil edilir ve on sekizinci yüzyıla gelindiğinde ise bas davul orkestralarda bile yerini almış durumdadır artık…

On dokuzuncu yüzyılın başlarında davul, orkestral kullanım için büyümüş, olgunlaşmış ve neredeyse yatay bir açıyla yerleştirilmiş bir çerçeveye monte edilmiş durumda olacaktır.

Trampet

Baterinin Tarihsel Gelişimi

Avrupa’ya seyahat ederken bas davul elbette ki yalnız değildir. Eşlik edenlerin arasında, asıl adı Arapça naqqara’dan türetilen nakers adı verilen bir çift davul da vardır. Bu enstrümanlar Farsça ve Arapça timpani (kettledrums)davullarına çokça benzer, ancak bu davullar Avrupa’da bir çift davulcunun kemerinden sarkıtılarak üst kalçasının önünde asılı vaziyette konumlandırılır.

Her çiftteki tamburlar aynı çaptaydır (kabaca 4 ila 12 inç arasında) ve her ikisi de genellikle kafanın üstünden geçen eğimli bir hayvan bağırsağı snare kullanır…Tasvirler genellikle bu davulların uyumlu bir tutuş biçimi kullanılarak dövüldüğünü gösterir.

Bu dönemin bir diğer önemli Avrupa davulu, hem askeri hem de eğlence amaçlı kullanılan tabordur. Bir kolun altına asılı biçimde Davulu tutan el ise aynı anda çalınan bir 3 delikli bir boru da tutar haldedir.

Taborda genellikle, eğimli vuruş tepesinde ip şeklinde tek bir bağırsak dizisi vardır. -Rezonans kafasında da bazen bir tane bulunurdu bu diziden.- Halat gerdirme, bir çembere sokulmuş bir deri ve çemberin hemen üzerindeki deriden alınan halat ile uygulanır; İpleri daha sıkı çekerek cildin gerginliğini arttırmak istenirse de tepedeki deri veya ip cilaları aşağı çekilebilirdi…

Kullanılan boru ve tabor kısa süre sonra ilerleyiş göstermiştir ve on beşinci yüzyılda İsviçreli askerler beşli davullarla yürümüşlerdir. Beşlinin, iki elli tekniği, özel bir çalgıcı gerektirince bu da boru ve taboru modası geçmiş hale getirmiştir. Tabii Bu durum bir diğer yandan da davulcunun yalnızca davul çalmaya odaklanmasını sağlayarak daha büyük enstrümanlar ve daha karmaşık çalma tekniklerine yönelmesine olanak tanımıştır.

Yaklaşık 20 ila 40 inç derinliğinde ve 20 inç çapındaki daha büyük, daha ağır tamburun davulcunun yanına asılması gerekince ve böylece yan tambur (veya uzun / alan tamburu)da doğdu. Bu tambur genellikle 45 derecelik bir açıyla asılır, geleneksel tutuş dediğimiz yöntem kullanılarak çalınırdı. Bu, sol elin, çalanın sağ tarafına doğru işaret eden davulun yükseltilmiş kenarına ulaşmasına izin verirdi.

Bu süre zarfında, trompet girişi(snare) yankılanan başlığa doğru hareket eder ve alevler, kırışmalar ve sürüklemeler gibi çok vuruşlu tekniklerin kullanılmasına olanak sağlardı. -Tekniklere ait kanıtların çoğu yine bu döneme tarihlenmiştir-.

On sekizinci yüzyılın ortalarına gelindiğinde ise tamburun boyutu, benzer bir derinlikle yaklaşık 16 inç çapa düşürülmüştür. Kabuklar genellikle meşe, kestane veya cevizden yapılırken bu dönemde pirinç de kullanılmıştır. Çapraz kordonlarla çok sıkı bir şekilde gerilen davul başlıkları için buzağı veya koyun derileri kullanılmıştır. Kasnaklara takılan halatları germek için ise deri cilalar vazgeçilmez olmuştur…

Ondokuzuncu yüzyılın başlarında, Cornelius Ward, kabuğun 14 inç çapa sahip 8 inç derinliğe önemli ölçüde düşmesine izin veren çubuk gerdirme uygulayınca böylece kovan daha güçlü hale gelir ve cilde daha fazla gerilim uygulanarak daha hızlı ve daha karmaşık çalmaya olanak sağlar…

Yirminci yüzyıla gelindiğinde ise, şimdi dahi kullanımda olan tel snare’ler, metal karşı çemberler ve gergi çubukları, ayarlanabilir trampet sehpaları, tuzaklar ve atmosferik değişikliklere karşı dayanıklı sentetik kafalar piyasada yerini almıştır.

Ayak Pedalı Ve Snare

Baterinin Tarihsel Gelişimi

İnsanlık tarihi boyunca pek çok ilerlemede olduğu gibi, davul setini doğuran da yine bir zorunluluk olmuştur. Popüler tiyatro grupları genellikle trampet, bas, zil ve çeşitli ses efektleriyle başa çıkmak için birkaç perküsyoncu kullanmışlardır. Ancak her perküsyoncu, sınırlı tiyatro orkestra oyuğunda masraf ve mesafe gerektiyordu.

Bu anlamda ilk buluş, tek bir perküsyonistin her iki parçayı aynı anda çalmasına izin vermek için bas davulun trampet’e yeterince yakın konumlandırılmasını içeren çift davul olarak bilinir. Artık tek bir müzisyen tarafından iki iş gerçekleştirilebiliyordu, tabi hala bir davul seti oluşturmuş sayılmazdı…

En büyük atılım ise, ayakları sadece ayakta durmak için kullanmak yerine çalmak için de kullanma fikriydi… Bu da, bas davul pedalı sayesinde gerçekleşebildi… 1890’larda, tambura vurmak ve ardından başlangıç konumuna geri çekmek için zahmetli ayak-topuk hareketleri gerektiren pedallarla deneyler yapılıyordu. Bazıları bugün bizim de tanıdığımız bir formdaydı – bas davulun alt kenarına iliştirilmişti – diğerleri bas davulun üst kenarına, baş aşağı çırpıcının alt kısmı ile yerdeki ayak pedalı arasında bir kordonla asılı vaziyetteydi…

Tabii mekanizmalardan bazılarının pedalı bile yoktu; kordon doğrudan davulcunun ayağına tutturuluyordu -bu da vurmalı davul terimini açıklamaya yardımcı olabilir-… Bu aşamada davula çarptıktan sonra vurucuyu geri döndürmek için yaylı bir versiyon tasarlamak, yaygın üretime oldukça uygun düşüyordu…

William F.Ludwig kendi pedalını yapmaya karar verdi ve o kadar başarılı oldu ki, 1910’da o ve erkek kardeşi Ludwig & Ludwig şirketi adı altında seri metal versiyonlar üretiyorlardı. Davulcu artık oturmuş bir müzisyendi ve çalarken, sahip olduğu her uzvu kullanabiliyordu.

O zamanki popüler davul seti bir snare kiti olarak da biliniyordu, mekanizmadan kısaltılmıştı ve bugün kullandığımız teçhizattan çok uzaktı. Konsol ya da snare ağacı olarak bilinen tekerlekler üzerindeki metal çerçeve, büyük, yürüyen tarzdaki bas davulun etrafına ve üzerine kıvrılmış durumdaydı, konsept olarak günümüzün raf sistemlerine benzer şekilde, diğer her şeyin asılı olduğu bir çerçeve sağlıyordu.

O dönemde mevcut olan küçük ziller konsola takılı deveboynu kollarından asılıydı. Tom-tomlar, klaksonlar, çanlar, tapınak blokları, hooters, üçgenler ve düdükler dâhil olmak üzere günün müziği için gereken her türlü vurmalı çalgıyı barındıran mekanizma tepsisinin yanında asılı kaldı.

Tom-Tomlar

Modern davul setinin tom-tom’u, Doğu Asya’nın soyundan gelmektedir ve Çin’in davullarının çoğu, küçük boyutlardan 6 fit çapa kadar değişen kovan(fıçı) şeklindedir. Pieng gu, üstte ve altta özenle dekore edilmiş, vernikli bir zar bulunan kırmızı boyalı bir kabuğun ortak tasarımını takip eder. Tepe kısmı çivilenmiştir ve bu nedenle akort yapılmasına izin vermez. Bu tür membran bağlantılarına sahip tamburların çoğu, ayarlamayı değiştirmek için ısıdan yararlanır. Vernik ayrıca bu enstrümanlar üzerinde istenen tonu korumaya yardımcı olur.

İşte bu davul tipi Amerika’ya kadar ulaşır ve yirminci yüzyılın başlarındaki snare kitlerinde yer alır. Tabii bu ilkel ve ton olarak sınırlı bulunan parça, kısa bir süre sonra 1930’larda Slingerland Radio King destekçisi Gene Krupa tarafından modernize edilir. Burada ilk kez Krupa, ayarlanabilir üst ve alt başlıklı tom-tomları kullanır.

Dört parçalı düzeneği bir trampet, bir bas davul, 9 × 13 monte edilmiş bir tom ve bir 16 × 16 floor tom dahil olana kadar tüm mekanizmaları ortadan kaldırır– bu birçok davulcunun hala tercih ettiği bir konfigürasyon olma özelliği de taşır- İlk başta tom yerde üç ayaklı bir beşiğe oturur vaziyettedir, ancak kısa süre sonra bacaklar, günümüz davullarının çoğunda olduğu gibi kabuğa tutturulur.

Davul setinin evrimi

Bas davul pedalı, bugün aşina olduğumuz tasarıma yerleşmeden önce sayısız değişimden geçmiştir.

Bu tambur, çıkıntı pedalı olarak adlandırılan pedalla donatılmıştır. Modern davul setinde yerini bulan son unsur ise hi-hat olmuştur…. Ziller zaten kitin bir parçasıdır ve modern zil, günümüzün en ünlü zil üreticilerinden biri olan Zildjian tarafından yaratılmış ve mükemmelleştirilmiştir. Şirket, yaklaşık 400 yıl önce güçlü bir Ermeni bağlantısıyla kurulmuştur, ilk atölyesi de İstanbul’da faaliyet göstermiştir.

Üstün sesleriyle kısa sürede tanınan Zildjian zilleri, Osmanlı İmparatorluğu’nun Sultan II. Osman tarafından saygın Yeniçeri gruplarıyla günlük ritüel ve törenler için kullanılmıştır. Aslında ziller o kadar iyi karşılanmıştır ki, on yedinci yüzyılın başlarında padişah, Ermeni simyacı Avedis’i hediyelerle ve Zilciyan (daha sonra Zildjian’a dönüşerek) isminin kendisine bahşedilmiş olmasının büyük onurunu ile ödüllendirmiştir.

Zildjian tam adı, ‘zil yapımcılarının oğlu’ manasına gelir.
Ancak hi-hat kavramı neredeyse bundan 300 yıl sonra oluşmuştur. Ludwig & Ludwig’in yirminci yüzyılın başlarındaki bas davul pedallarında, bas davulunun eşzamanlı olarak çalınmasına izin veren çırpıcı üzerinde bir uzatma kolu ve bas davul kenarına monte edilmiş küçük bir zil çalar vardır.

1888’de Albin Foerster’ınki gibi benzer patentler yüzyılın başından önce tescil edildiği için bu tamamen yeni bir kavram değildir. Bu tasarımların çoğundaki temel sorun, her iki enstrümanın da tek başına çalma seçeneği olmadan aynı anda çalmasıydı, ancak Ludwig zilin bir kolun tekmesiyle serbest kalmasına izin veren alternatif bir özellik sunmuştur bu duruma.

Davulcuların arzuları bu rafine olmayan (Pürüzlü)çınlama sesinin ötesine geçerken, çoğu dikkatini kar ayakkabısına çevirmişti, bir ucunda menteşe bulunan kar ayakkabısı şeklindeki iki ahşap levhanın ucuna bir çift zil yerleştiren bir icattı bu…

Tasarım, davulcuların sol ayaklarını ahşap bir ayak plakasının üzerine yerleştirip aşağı bastırmalarını sağlayarak küçük zillerin modern hi-hat’a benzer bir şekilde birbirine çarpmasına neden oluyordu. Dört kollu davul gelmişti. Bir sonraki adım, genellikle geniş çan alanlarına sahip 8 inçlik zilleri olan ve yerden 9 inç dikey olarak monte edilmiş olan bodur bir çocuktu…

Ayak pedalı onların birlikte çekilmesini sağlıyordu evet, ama yükseklik eksikliği, bunun hala sette tamamen uydurulmuş yapay bir ses olduğu anlamına geliyordu.

1920’lerin ortalarında, bugün tanınan hi-hat’a doğru basit bir adım gerçekleşmiştir. Zilleri trampet yüksekliğinin üzerine çıkaran ve hem el hem de ayakla çalınmasını sağlayan metal bir boru eklenir. Şiddetli bir şekilde eğilmiş trampet, sol eli, daha güçlü olan öndeki sağ el solun üstünden geçecek ve hi-hat çalacak el haline gelecek şekilde konumlandırılır.

Zil boyutu 11 veya 12 inç’e büyütüldü ve daha büyük bir çalma yüzeyi oluşturmak için zil boyutu küçültülerek hi-hat, ilk kez kitin bir zaman tutma öğesi haline gelir. Walberg & Auge, aynı on yılda Leedy, Slingerland ve Ludwig tarafından da pazarlanan bu tasarımın öncüsü olur.
İlk davul yıldızı Gene Krupa, ayarlanabilir tom-tomların yaratılmasında yakından ilgilenir.

Erken bir Ludwig kataloğundan eşlik eden metin, kısmen şöyle der : “Yeni, farklı bir şey için kamunun yaygaraları, davul ekipmanındaki birçok devrim niteliğindeki değişikliğin de sorumlusu olmuştur… Davulcular, yeni ton renklerini temel almak için büyük bir etki olarak ayarlanabilir tom-tomlara yöneldi. “

“Bir başka erken Ludwig kataloğu, kar ayakkabısından ayak çorabına, modern standa benzer bir şeye kadar hi-hat’ın gelişimini göstermektedir. Hi-hat üzerindeki daha küçük üst zile dikkat edin ve her yeni mekanik cihazın bir öncekini geçersiz kıldığı inancının aksine, Ludwig aslında üç seçeneği aynı anda sundu.”

Artık modern davul seti doğmuştur…

Daha Fazlası İçin Bize Ulaşın

Daha fazla kültür sanat haberlerine ulaşmak için bizi sosyal medya hesaplarımızdan takip edebilirsiniz. Ayrıca kurslarımız hakkında ayrıntılı bilgiye ulaşmak için bizi 0507 95 96 333 numaralı telefonumuzu arayabilir ya da mesaj bırakabilirsiniz.

Aklınızda oluşan soru işaretlerini gidermek için direk sanat merkezimize de gelebilirsiniz. Özellikle önceden arayıp randevu alarak ücretsiz bir şekilde resim hocamıza danışabilirsiniz.

Erturgut Sanat Merkezine Nasıl Gelebilirim?

Sanat merkezimize İzmir’in her yerinden metroyla, otobüsle, vapurla ulaşım çok kolaydır. Karşıyaka dışından gelmek zor diye düşünmeyin sanat merkezimizin ulaşımı çok kolay, konumu da çok merkezidir.

İzmir’in neresinden isterseniz kolaylıkla gelebilirsiniz. Kaliteli bir eğitim istiyorsanız, mesafe bana uzak diye düşünmeden önce kesinlikle bir kez sanat merkezimizi ziyaret etmeli ve en azından bizimle bir kahve, bir çay içip sanat merkezimizde gerçekleşen eğitimler hakkında bilgi alıp, sıcak, samimi, eğlenceli sanat ortamımızı kendiniz görmelisiniz.

Karşıyaka Yelken Klübünün 300 metre, Bostanlı tarafına doğru  ilerisinde, halı sahaların çaprazında, Lion Kafe’nin yanında  zemin katta, Karşıyaka Yalı’ da sahilde yer almaktadır.

Aynı zamanda msn@erturgutsanatmerkezi.com mail adresimizden de bize ulaşıp hemen geri dönüş ile aklınızdaki soru işaretlerini giderebilirsiniz. Mutlu, umutlu, sağlıklı, sanat ve sağlıkla dolu günler dileriz.